______________________________________________________________
   
 
  YöReNiN DiĞer ÇeKİCiLiKLeRİ

YÖRENİN DİĞER ÇEKİCİLİKLERİ

Kent ve ilçelerinin doğal güzelliğinin yanı sıra, kültürel ve tarihsel eserler ile bazı yerler, turistik açıdan öneme sahiptir ve ilgi çeker. Ancak şu bir gerçektir ki, ülkemize her yıl önemli bir girdi sağlayan turizm sektöründe Malatya adına ilginin kaynağı tartışılmaz biçimde Nemrut Dağı ve bu dağdaki açık hava mabedinde sergilenen eserlerdir. Nemrut'u Battalgazi Ilçesi'ndeki eserler izler.

Aslantepe
Malatya'nın 6 km. kuzeydoğusunda Orduzu'da bulunan yığma toprakla meydana getirilmiş on höyükten biridir. M.Ö. 19001200 yılları arasında yaşamış bir Hitit yerleşme yeridir. Atatürk'ün emriyle burada 1933 yılında Fransız I. Delaporte, 1948 yılında C.Schaeffer ve 1962 yılında italya F. Meriggi ile M.Puglisi tarafından kazılar yapılmıştır. Bu kazılar sonunda ilk eski tunç çağı, Hitit İmparatorluk çağı, Hellenistik Çağ, Roma ve Bizans olmak üzere çeşitli kültür tabakalarına rastlanmıştır. Burada Hitit ve Asur hükümdarlarına ait saray kalıntıları, kabartmalar aslan heykelleri ve süslü vazolar bulunmuştur. Bu eserlerin çoğu Ankara Arkeoloji Müzesine götürülmüştür.

NEMRUT DAĞI

Nemrut Dağı Adıyaman'ın Kahta ilçesi ile Malatya'nın Pütürge ilçesi sınırlarının kesiştiği 2150 metre yüksekliğinde olan bir dağdır. Bu dağ Malatya'ya 94 km. mesafededir. İlk bakışta dağın doruğu gibi görülen tepe, tahminen 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapında bir höyüktür. Bu höyüğün doğusu ve batısında Kommagene kralı I. Antiochos tarafından yaptırılmış çok ilginç heykeller ve tapınak bulunmaktadır. Birbiri üzerine yığılan taşlarla meydana getirilmiş höyük çağımıza ulaşabilmiş ender hazinelerden birisidir. 1953 yılından itibaren Connecticut American School Of Orient Research adına Theresa Goel tarafından yapılan araştırmalara göre, tümülüs topraktan yapılmamış, yumruk büyüklüğünde kırılmış taşlardan meydana gelmiştir. Bu höyüğün altında kral I. Antiochos'un mezarının olduğu sanılmaktadır. İşte bu önemli fark onu diğer tümülüslerden ayırır. Doğu, batı ve kuzeydeki üç teras kayalar içine oyularak yapılmıştır. Doğu terastaki eserler mimari ve heykeltraşlık yönünden çok ilginç ve ilk çağ sanatını yansıtmasıbakımından çok önemlidir. Batı kısmındaki dev heykeller, doğuda, piramidal ve taht altları, kuzey ve güneyde alçak duvarlar uzun bir şekilde devam eder.

Antiochos'un pers tipli ve giysili röliyefi vardır. Ayrıca Makedonyalı atalar tasvir edilmiştir. Kabartmaların ön kısımlarındaki kişi adları kazıldığından önemli oranda tahrip olmuştur. Bu parçaları toplayan Prof. Friedrich K. Dömer üzerinde çalışıp, Kommagenelilerin ana tarafı Slevkoslar-Makedonya, baba tarafı Pers yönünü bulmaya çalışmıştır. Doğu terastaki anıtlar büyük zorluklarla yapılmış olup, doğu kültür ve sanatının önemli temalarını yansıtmaktadır. Bu heykellerin yükseklikleri 8-10 metre arasında değişmektedir. Blok halinde 8 yontma taşın üst üste konulmasıyla meydana getirilmiş tahtların arkasındaki yazılar bugün bile kral I. Antiochos'un tanrıları ve buyrukları hakkında bilgi vermektedir.

Heykellerin üzerindeki yazılara göre, soldan sağa doğru, şu şekilde bir sıralama görülür: 1. Apollon (Güneş Tanrısı), 2. Fortuna (Bereket Tanrısı), 3. Zeus (Baş Tanrısı), 4. Herakles (Kudret Tanrısı), 5. Kuzey başta Kommagene'nin ilk kralı I. Antiokhos (M.Ö. 69-38). Bu tanrı ve tanrıça heykellerinin iki yanında doğuya özgü bir kartal ve arslan heykeli kuvvet ve kudret simgesi olarak yerleştirilmiştir. Büyük İskender çağından itibaren antik Pers ve yakındoğu inançlarının birleştiği yer olması bakımından doğu ile batının bir köprü niteliğini taşımaktadır. Bu eserler son Hellenistik çağı sanatının Anadolu'ya özgü eşsiz belgeleridir. Tanrıların elbiseleri Kommagene ülkesine özgü ve

Pers etkisiyle yapılmıştır. Anıtların yan ve arka taraflarındaki yazılarda kralların doğum günleri, doğum günlerinde yapılanlar, emirler, ülkenin yönetimi ve idari kanunlarıyla ilgili yazılardır. Batı terasta bulunan aslan kabartması çok ilginç bir şekilde işlenmiştir. Bir varsayıma göre bu bir astronomi dönemini simgeleyen aslan kabartmasıdır. Aslan kabartmasının bedeninde 19 yıldız, çenesinin başladığı yerde hilal şeklinde bir ay vardır.
      "Dünyanın 8. Harikası" nitelemesini hakeden Nemrut Dağı, Commagene Kralı I. Antiochos tarafından yaptırılmış bir açık hava mabedidir. Mabedde yer alan tanrı heykelleri ve kralın anıt mezarı olduğu tahmin edilen tümülüsün bulunduğu Nemrut Dağı, Malatyave Adıyaman il sınırları içerisinde bulunmaktadır.

Güneydoğu Toroslarm (Tümülüsle birlikte 2.150 metre) en yüksek noktası olarak kabul edilen zirvedeki arkeolojik kalıntılar, sadece ülkemiz bazında değil, dünya bazında da büyük öneme sahiptir. 19601ı yıllara kadar zirveye herhangi bir motorlu araçla ulaşmak mümkün değildi. O yıllara dek Nemrut'a ancak yürüyerek veya at sırtında ulaşmak mümkündü. Sonraları, Malatya ve Adıyaman tarafından ayrı ayrı, yapılan yollar, zirveye minibüs, taksi gibi araçlarla ulaşmayı mümkün kıldı.

Tümülüsün yapımıyla oluşturulmuş 50 metre yüksekliğindeki tepe, onlarca kilometre uzaktan bile görülebilir. Uzaktan bakıldığında tepe, ucu sivriltilmiş bir kalem ucu görüntüsü vermektedir. Bu tepenin altında kral ve yakınlarının mezar odaları ile hazinenin olduğu ortaya atılmışsa da, şimdiye kadar yapılan çalışmalarda henüz böyle bir şeye rastlanmamıştır. Tümülüs, baş ve kafa büyüklüğündeki taşlarla kapatılmıştır. Taban yarıçapı 1.50 metre olan tepeyle birlikte, Nemrut Dağı 2.150 metreye kadar yükselir.

Nemrut Dağı'na Mayıs ve Kasım ayları arasında ulaşılabilir. Diğer aylarda, yöreye özgü iklim koşulları ve coğrafya nedeniyle, dağa gidilmez. Bu aylarda karla dolu yollar ve dağlar geçite izin vermez. Dağın eteğinde Malatya Valiliğince yaptırılan 40 yataklı Güneş Otel, ziyaretçilere turizm sezonu boyunca hizmet verir.

Nemurt Dağı, sadece heykeller ve röliyefleri görmek için ziyaret edilmez. Güneşin doğuşu ve batışı, yörenin diğer çekiciliğidir. Akşam bulutların arasında yavaş yavaş kaybolan, sabah ise tersini yaparak yükselen güneş, izleyicilere unutulmaz dakikalar yaşatır ve karelerce film harcatır. Acele etmeden, yavaş yavaş yüzünü gösteren güneşin ışıkları çevresinde, aylara göre değişen, renk cümbüşleri oluşur. Bazen inanılmaz güzellikteki rengin adı mor olur, bazen kızıl, bazen de menekşe... Gece vakti, güneş battıktan sonra, bu kez ay sahneye çıkar. Eğer ay yüzünü tamamıyla gösterdiği bir dönemde ise, yani dolunaysa, zirveden bakarak Adıyaman, Malatya, G. Antep, Diyarbakır ve Ş.Urfa'yı kıvrıla kıvrıla kateden Fırat'ı seyretmek apayrı bir zevktir.

M.Ö. I. yüzyılda Commagene Krallığı'na hükmetmiş, I. Antiochos tarafından yaptırılan heykeller, tanrıları simgeler. Nemrut'un kalıntıları yapımından sonra, yüzyıllar boyu yalnızlığa terkedilmişlerdir. Sadece Dutluca, Harik, Gerger, Pütürge gibi yörelerden gelen avcılar ve çobanlar haberdar olabilmişler ve bunlar, günümüzden yaklaşık 150 yıl önce askeri amaçlarla yöreyi gezen, Prusyalı subaylar Helmut ile Moltke'yi kalıntılardan haberdar etmişlerdir. Sonrasında Nemrut Dağı zirvesindeki heykel başlarından tüm dünya haberder olmuş, araştırmalar, kazılar birbirini izlemiş, Nemrut ile ilgili bir yığın bilgi ortaya çıkarılmıştır.

Zirvedeki Arkeolojik Eserler

Törenler için kullanılan yol, zirveye güneyden ulaşır. Platformlar kuzey, batı ve doğu'da yapılmıştır. Zirveye kadar gelip aracınızdan indiğinizde, zirveye doğu, batı ve kuzeyden ulaşabilirsiniz. Batı ve doğu platformlarında yan yana konulmuş tahtlar bulunur. Yıllar önce tahtların üzerinde Kral Antiochos ve tanrıların heykelleri bulunmaktaydı. Sonrasında heykeller tahtlarla birlikte yıkıldı. Ayrıca, geriye kalan başlar koptu.

Heykeller birbirinin üzerine konulmuş sekiz mermer bloğundan oluşur, tik iki blok baş, üçüncüsü omuz, dördüncüsü bel ve göğüs, beşincisi kalça, altıncısı baldır ve taht, yedincisi ayak ve baldırın arka bölümleri ve son olarak sekizincisi tahtların ayağıdır.

Heykellerin ve tahtların yapımında kullanılan beyaz mermerler 30 km. mesafedeki Gerger'den, röliyeflerin yapımında kullanılan siyah mermerler ise 5 km. uzaklıktaki Karabela'dan getirtilmiştir. Heykeller doğu ve batı platformlarında simetrik olarak yan yana dizilmişlerdir. Bu heykeller şunlardır:

Herkül: Yunan Mitolojisinde yarı insanyarı tanrı bir karakter.

Artragenes: Mitolojide savaş tanrısı.

Ares: Pers tanrısı.

Kral I. Antiochos: Kral kendisini tanrı sayardı. Bu nedenle heykelini eril ve dişil tanrı heykellerinin arasına koydurdu.

ZeusOramasdes (Ahuramazda): Bu tanrı, Pers ve Yunan uygarlıklarındaki belli başlı bütün tanrıları semebolize eder. Bu heykelin başı, en büyük Zeus heykel başlarından biri olarak bilinir.

Fortuna: Şans ve kader tanrıçası. Bu heykelin başı sebze ve meyve figürleriyle süslenmiştir.

Apollo: Mitra, Helio ve Hermes karışımı güneş tanrısı. Bunların yanı sıra, heykellerin hemen yanında kartal ve aslan heykelleri mevcuttur. İnanışa göre, kartal gökyüzünden, aslan ise yeryüzünden gelecek tehlikeleri savuşturacaktı.

Ayrıca, güney platformda Pers Kralı Darius'a ait bir portre bulundu. Kralın annesine mi, yoksa karısına mı ait olduğu belirlenemeyen bir portre de doğu platformda bulundu. Antiochos'un anne tarafından Büyük İskender’e, baba tarafından Darius'a dayandığı söylenir. Bu yüzden heykellerin tamamında Pers ve Yunan etkileri gözlenir. Bazı tanrı başları taçla süslenmiştir.

Kitabeler

Heykellerin önünde birer kitabe vardır. Kitabelerde 5 cm. uzunluluğunda Pers ve Yunan dilinden yazılara rastlanır. Bunlar Kralın doğum gününü, başarılarını ve yasalarını anlatır. Bir kitabede Antiochos, "dinine bağlı olduğunu göstermek için bütün bunları yaptırdığını ve bu kutsal huzur tören yerinin zaman içerisinde asla zarar görmeyeceğini" anlatırken, bir başkasında "halkının doğum günlerinde buraya gelip dans etmesini" ister.

Röliyefler

Zirvede ilginç denebilecek röliyefler (kabartma) de mevcuttur. Bazıları kralın tanrılarla el sıkışmasını gösterir. Tanrılarla el sıkışma ve aslan heykelleri Hitit etkisinin varlığını gösterir. Özellikle, kuzey platformunda birçok aslan ve kartal heykeli vardı.

Boyutları 1.75 X 2.40 olan aslan kabartmaları tarihteki en eski burçlardan biri olarak kabul edilir. Göğüs ve çene arasında bir hilal, 19 yıldız ve vücudun değişik bölgelerinde üç Yunanca harf (Jüpiter, Merkür ve Mars'ı simgeleyen) vardır. Başlangıçta bu sembollerin anlamı bilinmiyordu. Brown Üniversitesi'nden Otto Nongrtovver, uzun araştırmalar sonrası, kabartmaların esrarını çözdü. Ona göre, M.Ö. 62 yılını gösteren bu semboller, Kral Antiochos'un tahta çıktığı ve tapmağı bu tarihte yaptırmaya başladığını gösteriyordu.

Yukarıda, hakkında özet bilgi verilen Nemrut Dağı, günümüzde birçok turistin ilgisini çekmektedir. Mart ayından başlayarak Nemrut'a Malatya'dan ulaşmak mümkündür. Malatya Nemrut arasındaki Pütürge ilçesi üzerinden giden yol, Mart ayında dağa 10 km. mesafadeki Büyüköz  köyüne kadar ulaşır. Büyüköz'e kadar araçla gelen turistler, yollarına at sırtında devam ederler. Çünkü, yol halen karla kaplıdır. Nisan ayından başlayarak Nemrut Dağı'nın girişine kadar gitmek  Malatya tarafından sorun değildir. Kasım ayma kadar Nemrut için ziyaretçi akını başlamıştır. Avustralya ve Yeni Zelanda'dan tutun Avrupa ülkelerine kadar, hatta haritada gösterilmesi güç, ismini çoğu kimsenin bilmediği ülkelerden bile turist gelmiştir. (Örneğin, 1995 yılında Makao'dan ziyaretçi gelmiştir. Bu ülke, Çin'in güneyinde, HongKong'a yakındır).

Nemrut en yoğun ilgiyi, gezipgörmeyi adeta meslek haline getirmiş, kendilerine "backpacker" denen sırt çantalı turistlerden görür. Yanlarına gezdikleri ülkelerle ilgili bilgilerin yer aldığı kitaplardan tutun çadır malzemelerine kadar herşeyi alan bu tür turistler, Turizm îl Müdürlüğü'nün öncülük ettiği "organize turlar" sayesinde Nemrut'a gider ve dönerler. Seyahat acentalarının organize ettiği gruplara dahil olan turistler, backpacker'lar kadar yoğun sayıda gelmezler. Turistler Nemrut ziyaretlerinden ve Malatya'da gördükleri konukseverlik ve ilgilerden o kadar memnun kalırlar ki; bugün Avrupa'da yayınlanan birçok rehber kitapta kentimizden övgüyle bahsedilmekte, turistlerin Nemrut ziyareti için Malatya'yı tercih etmeleri önerilmektedir. Bu "memnun ayrılan bir turist bin turist demektir" sloganının çarpıcı örneklerinden sadece bir tanesidir.

Niçin Dağ Başı

Altaistik kültürlerde dağ kültürü özel bir öneme sahip olup, yüksek dağlar kutsal sayılır. Ona ulaşmak zordur. Bu inanca dayanarak Antiokhos mezarını ve tanrı heykellerini buraya yaptırmıştır. Bu Anadolu'nun eski inançlarından biridir. Kommagene krallığının üstünlüğü siyasal alanda olmayıp, ekonomik ve kültürel alanda olmuş ve doğu kültürünü batıya benimsetmiştir. M.O. 325-261 yılları arasında yaşamış Kommagene kralı I. Antiokhos kendisine tanrısal bir hava vermek için ulaşılması zor bir tepeye kutsal anıtlar yaptırmış, heykellerin sol kısmına yazdırdığı Grekçe kitabe ve ayrıca düzgün ve açık hatlarla yapılmış portreli kolossal taşlar ile bunu hissettirmiştir. Kommagene isminin nereden geldiği bilinmemektedir. Kommagene krallığının tarihi  konusunda da fazla bir bilgi yoktur. M.Ö. 69'da I. Antiokhos Romalı general Luculus'a yenilmiştir. Bu kral hatırasını ebedileştirmek için Nemrut Dağı'nın tepesine büyük bir mezar anıtı ile tapınaklar yaptırmıştır.

Battagalgazi (Eskimalatya) İlçesi

Malatya'da turizmin ilgi odaklarından bir tanesi de Battalgazi ilçesinde yer alan eserlerdir. Bilindiği gibi Battalgazi halk arasında "Eskimalatya" adıyla anılmaktadır. Kuşkusuz bu tanımlama yersiz değildir. Roma döneminden 1838 yılına kadar Malatya halkı kent merkezi olarak bugünkü Battalgazi İlçesini seçti, "Aspuzu Bağları" denen günümüz Malatyası yazlık olarak kullanıldı. Söz konusu tarihte yapılan Nizip Savaşı nedeniyle Doğu Anadolu Kuvvetleri Komutanı Hafız Ahmet Paşa, orduyu Elazığ'dan boş olan Eskimalatya'ya getirdi. Aspuzu'ya yazlık için giden halk, ordu Eskimalatya'da kışlayınca dönemedi ve binaların tahtalarına kadar yakarak kente büyük zarar verdi. Böylece Yeni Malatya kentinin temelleri atılmış oldu. Malatya halkı, tarihin çeşitli dönemleri değişik uygarlıkların hükmü altında yaşarken, Eskimalatya'da çeşitli eserler inşa edildi.

Ulu Camii ve Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı bunlardan en önemlileridir. Camii Kebir olarak da anılan Ulu Camii ilk kez 7. yüzyılda Araplar tarafından yaptırılmıştır. Türkiye'de yaptırılan ilk camii olduğu sanılmaktadır. 1224 yılında Selçuklu Emiri Sabahattin İlyas tarafından yeniden yaptırılmış, Memluk ve Osmanlılar döneminde onarılmıştır. Cumhuriyet döneminde Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce de onarımı yaptırılmıştır. Camii süsleme sanatının güzel örneklerine sahiptir. Kapı kemeri, büyük kubbe ve kasnağındaki işlemeli taş oyma motifleri, beyaz, siyah, lacivert, yeşil ve firuze renkli çini mozayikler ilgi çekicidir.

Eski Malatya'da turistlerin ilgisini çeken diğer eser Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı'dır. 1632 yılında Silahtar Bosnalı Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Karakaya Baraj Gölü

Büyük bir bölümü Malatya sınırları içinde kalan Karakaya Barajı Göl alanı'nda, Malatya Valiliğince Kırkgöz Köprü mevkiinde yaptırılan turistik tesisler ve feribot işletmesi çalışmaları ile ilde göl turizmine canlılık katılmıştır. 1993 yılından başlayarak Valilik, mahalli imkânları kullanmak suretiyle, Kırkgöz köprüsünden başlamak üzere Kömürhan karayolu köprüsüne kadar devam eden kıyı boyunca bir sahil yolunun yapımı çalışmalarına başlamıştır. Bunun dışında, baraj kıyısında Turizm Bakanlağınca Turizm Geliştirme Planları yapılmış olup, arazi mülkiyet tespiti gerçekleştirilmiştir.

MALATYA MÜZESİ

Antik çağlarda en eski ve ileri medeniyetlerin geliştiği Mezopotamya ile İç Anadolu arasında bulunduğu ve tarih öncesi ile tarihi kervan yollarının bulunduğu, yolların tabii geçitler verdiği konumlar itibariyle Malatya'nın jeopolitik önemi daima büyük olmuştur. Jeopolitik konumunun yanında hayatın ve uygarlıkların gelişmesinde önemli bir etken olan suyun katkıları da inkar edilemez.

Bu faktörler M. Ö. 8000 yılından itibaren, Pirot bölgesi, Caferhöyük neolitik yerleşimi ile başlayıp günümüze kadar Malatya'nın Anadolu'da gelmiş geçmiş bütün uygarlıkları ihtiva eden bir yer ve bölge olmasına sebep olmuştur.

Bu tarihi önem içerisinde, Malatya'da müzecilik fikri 1931-1937 yılları arasında, Arslantepehöyük ve Gelinciktepe'de yapılan kazılarda ortaya çıkan eserlerin, Malatya'da müze olmadığından Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmek için götürülmesi sonucu ortaya çıkmıştır.

1971 yılında İnönü Parkında, bugün Evlendirme dairesi olarak hizmet veren binada ilk Müze açılmış, 1974 yılına kadar memurluk olan Müze, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığının onayıyla Müdürlük olmuştur.1975 yılında yapımına başlanılan Kernek Meydanı’ndaki yeni müze binasının inşaatı tamamlanmış, 1978 yılından itibaren Karakaya Baraj Gölü altında kalacak yerleşimleri kurtarmak amacıyla yapılan kazılarda ortaya çıkan buluntularla daha da zenginleşen Malatya Müzesi yeni binasında 1979 yılında ziyarete açılmıştır.

1998 yılında yeni ve modern sergileme gereksinimiyle çalışmalar başlamış, 2001 yılında yeni bir proje hazırlanarak hayata geçirilmiş, Müze modern bir sergilemeye kavuşturulmuştur.

Müzemizde, teşhiri yapılan ve yeni düzenleme ile yeniden ziyaretçilerin görüşlerine sunulacak olan toplam 15.000 eser mevcuttur. Bu eserler; kazılar, satınalma, hibe(bağış) veya istirdat (el koyma) gibi yollarla Müzeye kazandırılan eselerlerdir.Yapılan bilimsel kazılar sonucu gün ışığına çıkarılan, neolitik, kalkolitik, Tunç çağı, Hitit, Urartu, Roma, Bizans, Selçuklu, çeşitli beylikler ve Osmanlı dönemi medeniyetine ait eserler, Müzemizin zenginlikleridir.

İlimiz sınırları içerisinde, Karakaya baraj gölü suları altında kalan alanlarda, Pirot, Caferhöyük, Köşkerbaba, İmamoğlu ve Değirmentepe höyük gibi kurtarma kazılarında ve 1961 yılından beri kazısı devam eden Arslantepe Höyük'te çıkarılan eserler geçmişi günümüze taşıdığı gibi, günümüzü de geleceği aktaran birer tarih laboratuarı özelliğini verir Malatya Müzesine.

Müzede bulunan nadide eserlerden birkaçı şunlardır:

Neolitik Heykelcikler: M. Ö. 8000 yılına tarihlenen, kireç taşından yapılmış ilk heykel örnekleridir. 1985 yılında yapılan kurtarma kazıları sırasında, İzollu bölgesi Caferhöyük'te gün ışığına çıkarılmışlardır. Anadolu neolitik yerleşim birimleri ile çağdaş olan bu yerleşim yerinde, bu ilk heykel örneklerinin yanı sıra, tarıma geçiş ve toprağı ilk işleme kültürünün gelişmesinde kullanılan malzemeler de (Obsidyen bıçak, orak, ok ucu, keski ve delgiler) müzede yer alır.

Kılıç ve Mızrak Uçları:    Arşlantepe höyük, eski tunç devri (M.Ö. 3200-3000)1. tabakasında,   toplu   olarak bulunan bu eserler bronzdan yapılmış olup, arsenik alaşımlı olmaları ve bazılarının gümüş kakmalı olması ilgi çekmektedir. Devrine göre, formları, kakmaları ve arsenik alaşımlı olmaları bu eserlere arkeolojik litaratürde ünik bir yer sağlamaktadır.

İnsan Mezarı: Arslantepehöyük'te geç kalkolitik çağı katında bulunan bu mezar M.Ö.4000 yıllarına tarihlenmektedir. Anadolu'da ölü gömme adetlerinin ünik bir örneği olan bu mezar, orijinalliği bozulmadan sağlamlaştırılarak Müzeye getirilmiştir. Mezarda bulunan   ceset,  genç  bir kadına ait olup, süs eşyaları ve mutfak kapları ile birlikte arkeolojik dilde hoker vazifesi denilen, çocuğun ana rahminde duruş şekli gibi yatırılmış olarak defin edilmiştir.

Durum şöyle yorumlanmaktadır:

Devrin insanı dünyaya nasıl gelindi ise öyle gidilmesi düşüncesi ile ve tıp dünyasını çok yakından ilgilendiren bir yöntemle, devrinde çocuğun ana rahminde yatış şeklini bilen bir zihniyetle, kadın cesedini bu mezara defin etmişlerdir.

Ayrıca, yine ölü gömme adetlerini gösteren küp mezarlarda, sağlamlaştırılarak, müzede teşhire sunulmuştur.

Mühür Baskılar (Bulle): Arslantepehöyük'te. eski tunç çağma (M.Ö. 3200-3000) ait Kültür katında bulunan, saray kalıntısının, giriş yönünde hemen solunda yer alan küçük bir mekanda topluca bulunan mühür baskıları, Arslantepe'nin (Melida/Maldiya günümüz Malatya'sının antik adı), o devi de büyük bir ticaret merkezi olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.Bu buluntular geç kalkolitik çağda Arslantepede ortaya çıkarılan Saray komleksi içerisnde ilkel muhasebe sistemi ve brokrasinin ilk doğuşuna ışık tutmaktadırlar.

Kral Mezarı : Arslantepe kazılarında ortaya çıkartılan Geç uruk dönemi sarayının kralına ait M.Ö.2900 yılına tarihlenen ve 70’den fazla mezar buluntusu veren kral mezarının bir rekonstüriksüyonu Müze’de yapılarak sergilenmektedir. Kralın hoker vaziyette yatış biçimi ve mezarın üzerinde kurban edildiği varsayılan 4 kişinin bulunma pozisyonları ilgi çekmektedir.

Yine, ayrıca Karakaya baraj gölü su altında kalan ve kurtarma kazısı yapılan Değirmentepe höyük'te ortaya çıkarılan mühür ve mühür baskıları da aynı özelikleriyle dikkati çekerler. Bu nadide eserlerin yanı sıra, tüm eserler geçmişin kültür hazineleri olarak günümüze ışık tutmaktadır. Her eser kendi başına birer hazinedir.

REZERVASYON
 
TLF: ( 0422 ) 324 68 68
FAX: ( 0422 ) 324 10 00
E-MAİL: hotelmegisa@hotmail.com
WEB: www.megisahotel.com
MeGiSa HoTeL
 
Malatya'da konaklamanın en konforlu ve en yeni ismi
MEGİSA HOTEL ; kaliteyi,rahatlığı ve profesyonel hizmeti siz değerli misafirlerine sunmaktadır.Ulaşım sorunu yaşamadan şehir merkezinde konaklamak istereniz yıl içerisinde 12 ay hizmetinizde olan otelimiz öncelikle siz değerli misafirlerimizin rahatlığını sağlamak üzere hizmet vermekte olup dizaynıyla da size en iyiyi sunmaktadır.

Adres ve Genel Ulaşım Bİlgileri
 
Otelimiz şehir merkezine 200 metre, şehirler arası otobüs terminaline 3 kilometre,
İnönü Stadına 2 kilometre ve Havaalanına 20 kilometre uzaklıkta olup Karayolu ulaşımında problem yaşamayacağınız şekilde bir yerleşime sahip olup il merkezindedir.
ADRES: Niyazi Mısri Caddesi İsmetiye Mahallesi
MaLaTYa RaDYoLaRı
 
RADYO ÇAĞLAR 95.3

Dinlemek için En iYiSi !

www.radyocaglar.com
 
_________________ _______________________ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol